çocuğumuz ana sınıfına ilk başladığında çok sevinçliydi. öğretmenini de çok seviyordu. o da çocukları çok seven bir öğretmendi. ilk yarıda hiç bir sorun yaşanmaz iken öğretmenin hamileliğine bağlı olarak ara vermesi nedeniyle başka bir öğretmen ile devam etmek durumunda kaldık. bu öğretmen bir asker eşiydi ve otoriteyi çocuk büyük demeden uygulamak istiyordu. bu durum doğal olarak çocuğumuzun haklı direnç göstermesi ve öğretmenin karşı koyumu nedeniyle çocuğun huzursuzluğu ve gerilimine neden oldu. çocuklar arasındaki ilişkiyi bir çocuk gözüyle değerlendiremediğinden her çocuk arasında yaşanan ufak tefek olayları ailelere taşıyarak ailelerin müdahalesi sonucunda diğer çocuklar da yönlendirilmiş olduklarından çocuğumuz yalnızlaştırıldı. bu durum onun doğal olarak tepkisinin artmasına neden oldu. zaman zaman disipline gönderilerek bir çocuğa uygulanmaması asla gerekmeyen cezalandırma yöntemleri sonucunda hafta da bir iki gün okula gitmek zorunda ve çocuğumuzu okuldan erken almak zorunda kaldık. bir uzman desteği ile müracaat ettik. bir kaç seans gidebildik, o zaman kadar sorunun öğretmen ile bizim çocuk arasında sınırlı olduğunu sanıyorduk. ne ki, zaman içinde diğer ailelerden de aynı yakınmaların olduğunu öğrendik. ilk gittiğimiz uzman kişi malesef çocuğumuz ile iletişim kuramadı. öyle böyle ana sınıfı bitti. ilk okula başladı. iyi bir öğretmen ve iyi bir okul ile başladık. öğretmen donanımlıydı. çocuklar onu çok seviyordu, o da çocukları. çocuğumu hiç bir ortamında yalnız bırakmamış, müdahil olmak durumunda kalana kadar arkadaş ilişkilerini, oyunlarını hep izlemiştim. denir ya, avucunun içi gibi bilmek; ve halen aynen öyledir. bunu bir kenara bırakalım. çocukluğumuzu unutursak hem kendi çocuğumuz hem de tüm diğer çocuklar hakkında yanlış kanaatlere varmamız kaçınılmazdır. çocuğum aktif bir kişiliğe sahip ve özgüveni de yerindedir. hepimiz çocuk iken kavgalar yaptık, boğuştuk, küstük barıştık. tehlikeli oyunlar oynadık, yüksekten atladık ayağımız kırıldı. bizi yüksekten atlamaya ajite eden çocuklar hakkında ne öğretmenlerimiz ne de büyüklerimiz bir müdahale gereğini duymadılar. içinde yaşadığımız toplumda artan güvensizlik duygusu, çocukların oyun ortamı olan sokaklardan uzaklaştırılmalarına bağlı olarak büyükler çocukların çocuksu davranışlarını anlamamaya başladılar ve her olaya müdahale ederek çocukların çocuk dünyasını bozdular. okulun ikinci yarısında momo, mavi balina gibi tehlikeli oyunlar konusunda arakdaşları arasında yaptıkları konuşmalardan olumsuz etkilendi. ailelerin müdahalesi ile ayrıca bir kısım çocuksu davranışlar farklı yorumlandı. bu iki olguya bağlı olarak yeniden uzman bir kişiden destek almaya karar verdik ve uzman Dilara Cura'da karar kıldık. hiç tanımıyorduk. ben çocukluğumu, gençliğimi hemen hemen hiç bir uzman doktorun olmadığı, tek hekim ile poliklinik hizmetlerinin yürütüldüğü sağlık ocağının bulunduğu bir kasabada büyüdüm. bu yetersizlikten dolayı kendi kendimizi tanıma, tedavi etme gibi alışkanlıkları geliştirmek zorunda kaldım. annem hep derdi, insan kendisinin en iyi doktorudur. övünmek için söylemiyorum, empati yapmasını, çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı, büyükle büyük olabiliyor ve anlayabiliyorum. momo ve mavi balina gibi korkularından dolayı çocuğum ile yapmış olduğum terapinin bir aynısını Dilara hanımda gördüm. benim sözlerimin çocuğum üzerinde etkisi elbette vardır; zira, baba çocuk için bir güven duygusu demektir. ancak, Dilara hanım üçüncü bir göz olarak -ki bu tanım felsefi bir tanımdır, yanlış anlaşılmasın- çocuğumun korkularını yenmek konusunda daha etkili olabildi ve tüm uğraşılarımı olumlu şekilde sonuçlandırdı. şunu gördüm; kendisi de çocukla çocuk olabiliyor, empati yapabiliyordu. bu kez şanslıydık ve doğru adrese gitmiştir. çocuğumuz da onu sevdi. çocuksu hal ve hareketlerini doğal karşıladığım için bunları hiç bir zaman aşırıya kaçmadığı sürece izlesem de önemsemedim. Uzman Dilara Cura ile halen devam ediyor olmaktan mutluyuz. teşekkür ediyoruz.
Hasta